31 Ağustos 2013 Cumartesi

Yazının En Büyük Günahları mı? : Klişeler ve Edebiyat Paralamaları


Kaynak: Uludağ Sözlük
İyi olan metin nedir? Zor soru mu? Peki, hiç olmazsa önce kötü olanları eleyelim o zaman. Soruyu şöyle soralım: Bir metni ne kötü yapar? Bir metin oluştururken yapılmaması gerekenler, işlenmemesi gereken en büyük günahlar nelerdir? Artık kapanmış olan Sıcak Nal dergisinin bu konuyla ilgili bir soruşturması vardı. Soruşturmanın adı “Nasıl yazılmamalı” idi sanırım. Her yazar buna farklı yanıtlar verir ki Sıcak Nal’daki soruşturmada da aynen böyle olmuştu. Bu arada bir yazarın, taze yazarlara nasıl yazılması gerektiğini öğütleyemeyeceği gibi, nasıl yazılmaması gerektiğini de söyleyemeyeceğini dile getirenler de mevcuttu. Ben her zaman olduğu gibi apaçık ortada olan, zaten bilinen şeyleri yazdığım için kendimi birilerine tavsiye verir saymıyorum. İşte eline kâğıdı kalemi alıp (ya da bilgisayarın başına geçip) bismillah diyen bir yazar adayının bence aklında bulundurması gereken iki günah: klişeler ve edebiyat paralamaları.

Edebiyat bir sanattır diyorsak o zaman her sanat dalında olduğu gibi bu alanda da yaratıcılıktan bahsetmek gerekecektir. Yaratmak: Yani yeni bir şey, kendinden öncekilere benzemeyen özgün bir şey ortaya koymak. Bunun karşısındaysa kendinden önce artık okuyucuyu bıktırıcı bir ölçüde kullanılmış, kullanıla kullanıla bayağılaşmış cümleler, klişeler gelir. Klişe bir matbaa terimi. Anlamdaşı basmakalıp. Alırsınız bir klişeyi ve tek bir klişeyle birbirinin aynısı bir sürü basılı materyal elde edersiniz. Çoğu kere klişe kullanımı aynı zamanda aşırı süslü edebiyat paralamalarına da denk düşer.

“Gözlerin mavi okyanuslar kadar derin ki baktıkça içlerinde boğulabilirim.” diye söyledi genç adam. (Aslında bu cümleyi büyük ölçüde, her yıl dünyanın en kötü ilk roman cümlesini seçen Bulwer-Lytton’ın yarışmacılarından birinden arakladım. Belki daha sonra bu yarışmaya da değinirim.) Ya da “Telefon acı acı çaldı.” “Birden kapı vuruldu.” “İçine o acı, bıçak gibi saplanıverdi.” Alın size klişeler. (Konudan konuya atlıyor gibi görünebilirim ama sabitim merak etmeyin, klişelerden, edebiyat paralamalarından ve Buler-Lytton’ın en kötü ilk
roman cümlesi yarışmasından söz edince aklıma geldi. Zamanında Haftalık dergisi bir yarışma düzenlemişti. Yarışmanın adı “Bir romanın ilk cümlesi” gibi bir şeydi. Keşke elimde bulunsa da paylaşsam. Sanırım edebiyat paralamalarına ve klişelere bu yarışmaya katılanlardan daha iyi örnekler bulamazdım.)

Yazmaya soyunan pek çok insan bu tür basmakalıpları kullanınca edebi bir metin meydana getirdiklerini düşünüyor olabilirler. (Bu kadar çok olduklarına göre öyle düşünüyorlar herhalde) Ama yeni başlayan genç yazarların yanı sıra bir de metinlerini hatta kitaplarını yayımlamaya başarmış yazarlarca enikonu kullanılan klişeler. Bunlardan en tehlikelisi, sanırım “gibi” edatıdır. Tehlikelidir çünkü sinsidir ve edebiyat paraladığınızı, klişeye düştüğünüzü size sezdirmez bile. Yukarıda verdiğim örneği yineleyeyim: “İçine o acı bıçak gibi saplanıverdi.” “Gözleri birer elmas gibi parladı.” “İçindeki öfke bir dev gibi büyüyordu.” Belki bunlar çok basit örnekler olduğu için “Hadi canım sen de!” diyorsunuzdur. Yine de söyleyeyim, sizin en ayrıksı sandığınız yerde bile “gibi” edatı sizi alıp yerden yere paralayabilir. Dillere düşersiniz, rezil olursunuz! Tamam, belki o kadar değil ama bu sinsi yaratığa dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. Sanırım bu konuda benimle hemfikir olmayan pek çok yazar da var. Ancak ben şahsen kendisini çok da sevmiyorum.

Bir başka tehlikeli kalıp sanırım yine ilk cümlelere dair. Bu kalıp genelde şu şekilde: “Bilmem ne yaparken bilmem ne olan bilmem kim, bilmem ne yaparken bilmem ne oluyordu” Karışık geldi biliyorum. Formülü uygulamaya dökeyim en iyisi. “Dışarıda yağan yağmurun ıslattığı pencerenin önünde huzurla kitabını okuyan Şükûfe sayfalara bakarken Kutbettin’in o şehvetli dokunuşlarını hayal ediyordu. ” (Bu ne be! Böyle bir cümle kurduğum için kendimden tiksindim.) Açıkçası bu kadarı bana bile fazla geldi. Ama anlatabildiğimi umuyorum. Kuşkusuz böylesi kalıpların ustalıklı kullanımları da olabilir. Ben berbat bir tanesini örnek olarak sundum. Edebiyat paralamalarının nasıl olduğunu zihninizde canlandırabilmek amacım.

Kısacası bir ironi unsuru olmadıkça klişeler genellikle (genellikle diyorum çünkü söz konusu olan “ihlal edilebilir kurallara sahip bir sanat”) metninizi aşağı çeken ayakbağlarıdır. Aynı şey edebiyat paralamaları, cafcaflı cümleler için de geçerli. Ne demişti Hemingway, artık Barok devri geride kaldı, üstelik mobilya dekorasyonuyla da uğraşmıyoruz.

6 yorum:

Onur dedi ki...

Sitenizi yeni keşfettim ve bir gecede tüm yazılarınızı okudum. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler .
Çok okuyan , ara sırada kendi halinde bişeyler karalayan birine çok yardımcı oldunuz :)

www.propvpserverlar.com dedi ki...

iyi site

Hande Can dedi ki...

Ben de sitenizi bugün keşfettim. Harika yazılar var gerçekten. Klişeler konusunda akla gelen veya farklı yazılarda görülen klişelerin bir listesini yapmanın faydalı olabileceğini düşünüyorum hem de zevkli bir çalışma olur :)

e kitap indir dedi ki...

Gerçekten güzel konular paylaşıyorsunuz.

Ayşe Sümeyye Akın dedi ki...

http://bilinmeyenbirblog.blogspot.com.tr/

Siyah Beyaz dedi ki...

Yazı çok eski ve 2017'de döndüğünüzü ilan etmenize rağmen yine ortalıkta görünmüyorsunuz ama yazmadan edemedim, umarım siz de görürsünüz bu yorumu. Yazıda çok güzel bir noktaya değinmiş ve eğlenceli bir üslup kullanmışsınız. Okurken gülümsemem eksik olmadı. Bir de düşündüm tabii, bu klişeleri ben yapıyor muyum, diye. Yapıyorsam da bu yazıdan sonra azalacağına eminim ama, farkındalık yarattı bu yazı bende. Teşekkürler. :)